top of page

Neden 4 Kuşak Haklar Derneği?

1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ile hayat bulan İnsan Hakları günümüze kadar gelen tarihleri içerisinde sürekli olarak yeniden sorgulanan, içeriklendirilen, yeni haklara doğru genişleyen ve dönüşen temel ilkeleri ifade eder. Bu ilkeler, sadece bireylere tanınan ya da tanınması gereken temel hak ve özgürlükleri değil, aynı zamanda birarada yaşamın pek çok boyutunu ilgilendirdikleri için hukuki oldukları kadar politik ve toplumsaldırlar. Bu anlamda insan haklarının tarihi bu üç alan arasındaki, hukuk, politika ve toplumsallık (le social??) arasındaki ilişkilenmenin ve kesişimlerin de tarihidir. Yirminci yüzyılın sonlarında (Karel Vasak, 1977) yaygınlaşan, hakları farklı kuşaklar altında ele alan anlayış da aslında bu tarihsel dönüşümlerin izini taşır.     

1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, insanların yaşam, özgürlük, güvenlik, mülkiyet, adil yargılanma, oy kullanma ve baskıya direnme gibi temel haklarını güvence altına alıyordu. Bireylerin vicdan özgürlüğü başta olmak üzere özgürlük ve devlet müdahalesinden korunma taleplerine karşılık gelen bu politik ve sivil haklar günümüzde 1. Kuşak haklar çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu haklar için aynı zamanda “özgürlük hakları” (droits-libertés) ve “negatif haklar” tanımı da kullanılmaktadır.

 

Endüstri devriminin ve işçi sınıfının emek mücadelesinin bir sonucu olarak 1940’lı yıllardan itibaren tanınmaya başlayan sosyal ve ekonomik haklar ise bugün 2. Kuşak haklar çerçevesinde anılmaktadır. Bireylerin toplumsal hayata tam anlamıyla katılabilmelerinin ve kendilerini gerçekleştirmelerinin gereği olarak eğitim hakkı, çalışma ve barınma hakkı, minimum bir maddi güvenceye sahip olma hakkı gibi haklar bu çerçevede yer alır ve bu kez sosyal devlet ilkesine uygun bir müdahalenin gerekliliğini vurgularlar.

 

Yirminci yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, birinci kuşak hakların pratikteki yetersizliğinin, eksikliğinin giderilmesini ve onların evrensel anlamda hayata geçirilmesinin koşullarını oluşturmayı talep eden mücadelelerin sonucunda kazanılan ikinci kuşak haklar gibi, her iki kuşakta yer alan hakları tamamlamak, yeniden içeriklendirmek üzere farklı toplumsal mücadeleler devreye gidercektir. Şüphesiz kadın hareketi, (siyah ırkın mücadelesi???), LGBTİ+ mücadelesi, kültürel azınlıkların hak talepleri, daha çok ekonomik eşitsizliklere, dağıtıcı adalet kavramına, sosyal devlet ya da refah devleti ilkesine vurgu yapan 2. Kuşak hakların alanı dışında kalan hak ihlallerine ilişkin hem mücadele alanını hem de hakların düşünsel ufkunu genişleten başlıca hareketlerdir. Onların açtıkları alanda kimlik hakları, kültürel haklar, kolektif haklar gibi “dayanışma hakları”nı içeren 3. kuşak haklar söylemi giderek kendine yer kazanmıştır. Halkların sürdürülebilir bir kalkınmaya, barışa, yaşanabilir bir çevreye erişim ve insanlığın ortak mirasında pay sahibi olma hakları bu çerçevede ele alınmaktadır.

 

Henüz yeni yeni tanımlanmaya başlayan 4. kuşak haklar sınıflandırması ise bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yarattığı tehditler ve hak ihlallerinin bir sonucu olarak doğmuştur. Kişisel verilerin korunması, bilgi edinme hakkı, mahremiyet ve biyoetik konularının yanı sıra, iklim değişikliğinden kaynaklanan hassasiyetler ve hayvan hakları da bu hak kuşağında önemli bir yere sahiptir.

 

Ne var ki bu dört hak kuşağı arasındaki sınırların keskin değil aksine bulanık olduğunu, belirli bir hakkın birden fazla kuşak dahlinde ele alınabildiğini gözden kaçırmamak önemlidir. Örneğin kimi zaman dayanışma hakları arasında anılan kent hakkının kimi zaman da 4. kuşak haklara dahil edildiğini fark ederiz. Benzer biçimde temel bir hak olan eğitim hakkı hem devletin katkısını gerektiren sosyal bir hak hem de kültürel azınlıklar söz konusu olduğunda belirli bir topluluğun kültürel hayatına katılmaya ve söz konusu topluluğun ortak değerlerinin korunmasına ve sonraki kuşaklara aktarılmasına ilişkin bir kültürel hak olarak değerlendirilebilir. Daha da önemlisi, birinci kuşak haklar arasında yer alan ifade özgürlüğü hakkı, Claude Lefort’un belirttiği gibi diğerinin söz ya da yazı ile ifade edilen düşünceyi duyma ve okuma hakkı olduğu ölçüde, sadece bireysel bir hak değil, hak taleplerinin de temelinde yer alan bir yurttaşlık hakkı olarak düşünülebilir. (Şeyla Benhabib Arendt’in haklara sahip olma hakkını yeniden formüle ederken iletişim hakkına başvurur.) 

 

Tüm bu hak kategorileri insan haklarının bütünsel karakterini yadsımaksızın, söz konusu hakların tarihsel dönüşümü içinde soyut haklardan somut haklara doğru genişleyen bir açılımın nasıl gerçekleştiğini, bu dönüşümün kendini tamamlanmış ya da tamamlanabilir değil, sonsuzca açık bir dönüşüm olarak ortaya koyduğunu ve toplumun bu şekilde kendini sürekli olarak bir sorgulamaya tabi tuttuğunu fark etmek açısından önemli araçlardır. İnsan haklarının zaman içinde kazandıkları tarihsel içerikten bağımsızca düşünülmeleri mümkün olmasa da, onların aynı zamanda tarih-ötesi kalan, tarihsel bir içeriğe indirgenemez olan bir normatif çekirdek taşıdıkları aşikardır. (Bkz. Habermas, Kamusallığın Yeni Bir Yapısal Dönüşümü, çev. T. Bora, İletişim, 2023) Temel hak ve özgürlüklerden, sosyal haklara, ardından insan varoluşuyla sınırlı kalmayıp doğayı ve gezegeni paylaştığımız diğer canlıları da içeren dayanışma haklarına ve son olarak bioetiğe ve dijital dünyadaki ortaklığımıza doğru genişleyen bu yelpaze, hakların bireysel niteliklerinin çok ötesinde bir öznelerarasılığın ya da yurttaşlararasılığın dili olarak açığa çıktığını fark etmemizi sağlar. Bizler kurucu üyeler olarak, “4 Kuşak Haklar Toplum Araştırmaları Derneği” ismini seçerken, hem bu hakları hayata geçiren mücadelelerin tarihini hem de bir öncekini takip eden her hak kuşağının aslında öncesinde tanınmış olan hakları nasıl tamamladığını, yeniden içeriklendirdiğini vurgulamayı önemli bulduk. Yapacağımız çalışmalarda haklarının bu dinamik yönünün onlar için kurucu bir nitelik olduğunu unutmadan, farklı perspektifleri kesen ve buluşturan bir söylem üretebilmeyi amaçlıyoruz. 4. kuşak hakların çerçevesi henüz tartışma aşamasında olsa da, bizler var olan haklarının sürekli yeni haklarla tamamlanmaya açık yönünü savunarak bu hakları da ismimize dahil etmeyi uygun bulduk. Bu vesileyle derneğimizin çatısı altında, bir yandan hakların geçirdiği tarihsel dönüşümün, onların dinamik niteliğinin önemini kavrayan, diğer yandan bu dönüşümün onları bölmek ya da ayrıştırmak yerine sürekli daha zengin bir bütünde tamamladığının farkında olan bir anlayışı paylaştığımızı belirtmek isteriz.  

 

 

 


25 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page